“Bir gün… Evet bir gün Tanpınar şiirlerimi görmek istiyor. 17-18 yaşlarımdayım. Tünel’deki Narmanlı Yurdu’na gidiyorum. Bana kocaman bir çay fincanıyla kahve sunuyor. Gene kocaman masasına oturup gözlüğünü taktıktan sonra, hiçbir bıkma belirtisi göstermeden bütün şiirlerimi okuyor. Okuması bittikten sonra başını kaldırıp (iyice aklımda) ilk cümlesini söylüyor: ” Bu şiirler çok güzel, hepsi de güzel. Ama hiçbiri şiir değil!”
Tanpınar bu konuşmadan sonra başka sorular sorar, ortaya birçok resim serer, resme nasıl bakması gerektiğini anlatır, Valéry’den bahseder. Cansever dışarı çıktıktan sonra hemen Haşet Kitabevi’ne gider, birçok resimle birlikte Paul Valéry’nin Mélange’ını alır.
Paul Valéry-Mélange |
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Edip Cansever’i okudum, taze bitti.
Sevdiği, özlediği, evliliği, meyhanesi, en sevdiği ressam.. En sevdiği ressam daha önce hiç duymadığım biri.
Adını okuyorum seslice; Orhan Peker. İmgeler uçuşuyor kafamda, hepsinde “ne gelir elimizden insan olmaktan başka” naifliğinde renkler, desenler.
Yeşil Güvercin Başı |
Balıkçı Çocuk ve Kediler |
Yanılmıyorum.