Cam ve cam sanatları her zaman ilgimi çekmiştir. Cam konusunda Dünya’da kendinden söz ettiren Türkiye’nin bu el sanatını tanıtması da yerinde bir fikir. Kongre’nin 3. günü, cam atölyesinde inanılmaz bir sıra var. Delegeler, hem cam eşyaların nasıl yapıldığını görüyor hem de kendi aksesuvarını kendisi yapıyor.
Ben de fırsatını bulunca cam sanatçısı ve eğitmeni Sertaç Bayraktarla sohbet ettim. Sertaç Bey bu işin hem mutfağında yetişmiş hem de okulunu okumuş. Ama bu sanatı asıl Ermeni hocası Arşank Özben’den öğrenmiş. “Bir işi öğreneceksen Ermeni’den öğreneceksin, onlarda ki disiplin başka birşey ben şuan çıraklarıma o derece katı davranamıyorum ama işin sırrı tam da bu” diyor.
Sektör olarak camı sorduğumda, oldukça dertli cevap veriyor. 2005’e kadar her şey iyiye giderken yapılan düzenlemeyle Çin’den gelen ürün miktarı artmış. Ürün cam gibi gözükse de cam değilmiş. Bizim maliyetimizden ucuza satıyorlar diyor. Peki buna nasıl direniyorsunuz diyorum, trendleri takip ederek diyor. Eğer bir modelin Çin’e girdiğini hissederse hemen bırakıp
yeni ürünler tasarlıyormuş.
Peki nedir bu camın özü diye sordum, gerçekten kumdan mı yapılır cam?
Kumdan değil de kumun içindeki silisyumdan yapılıyormuş. Efsaneye göre 1600’lü yıllarda bir adayı keşfeden İspanyollar kumsalda ateş yakmışlar. Sabah uyandıklarında kumun etrafındaki saydam ve sert maddeyi görünce camı keşfetmiş olmuşlar.
Boncuk olarak cam fotoğraflardaki gibi, uzun kamışa benzer silisyumlarla yapılıyor. Ateşte çevire çevire eriyen cama, usta istediği şekli veriyor. Ben de kendi cam kolyemi “biraz” yardım alarak yaptım, yaz renklerine uygun olsun diye turuncu ve beyaz seçtim 🙂
Bu iş yaz sıcağında hakikaten zor meziyet.
Diğer cam eşyalar da eriyen camın metal kalıplara dökülmesiyle yapılıyormuş.
Bu eğitimi nerden alabiliriz diye hemen sordum, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde eylül ayından mayıs ayına kadar süren toplamda 568 saat süren bir eğitim veriyolarmış. Bu eğitim sonunda eğitmen dahi olunabiliyormuş. Aynı eğitim bir de Tuzla’da varmış.
Birçok workshop ve etkinlik var ama ben yetişemiyorum, gazetecilik yorucu bir işmiş. Yarın 30 kişilik grup olarak Çanakkale’ye gidiyoruz, diğer gruplar da Anadolu’ya dağılıyorlar. Şuan yanımda bir İskoçyalı Wikipedia’dan Samsun’a bakıyor:) Bakalım neler olacak.
1 Yorum
mustafa güdük
5 Ağustos 2010 at 10:06gözlükler çok yakışmış!