Çanakkale’de Zaman

Dünya Gençlik Kongresi’nde zaman tükendikçe hüzün artıyor.

Daha önce de bahsettiğim gibi tüm kongre üyeleri 30 kişilik gruplar halinde tüm Türkiye’ye dağıldık. Biz şanslı bir grup olarak Çanakkale’ye gittik. Şanslıydık diyorum çünkü her şeyi düşünüp organize eden bir ekip karşıladı bizi. Her şeyi planlamışlardı ama eğlenmemizi de istiyorlardı, planlara bizim de müdahale etmemize izin vererek daha da güzelleşmesini sağladılar. İlk gün biraz dinlendikten sonra ‘imece’ temalı çalışmaya, şehrin stadını daha kullanılabilir hale getirme çalışmalarına başladık.

Öğle sıcağında gerçekten zor bir işti ama kimse itiraz etmeden titizlikle çalıştı. En çabuk yorulan biz Türklerdik tabii 🙂



Çalışma bittikten sonra, hem Troy filminde kullanılan ahşap atı görmek, hem de sahilde bir gezinti için şehre indik. Çanakkale sahili diğer kıyılardan farklı olarak daha dingin. Sonra ise kendimizi Hayal Kahvesi’ne attık. İnsan içinde bulunduğu ortamdan hoşlanınca yorulmak nedir bilmiyor, inanılmaz eğlendik.




Fotoğrafta esmer olan kişi Bangladeşten Faisal, biz ona ambassador yani büyükelçi diyoruz. Korumalarının biri İspanyol diğeri Meksikalı, her daim gözetim altında ve ayrıca fotoğraflardan anlaşılacağı gibi çılgın bir dansçı 🙂


Sonraki gün imece aktivitesinin ikincisi gerçekleşti. Gençlik ve Spor Müdürlü’nün bahçesine ufak bir brifingten sonra kullanacağımız toprağı önce kullanıma hazır hale getirdik sonra da çiçek ve fidan diktik. Sonra da serinlemek için Çanakkale’nin serin sularına attık kendimizi.





Fotoğrata ortada duran Anika. Hayatımda gördüğüm en tuhaf insan! Nasıl bir zeka, nasıl bir hafıza! Anadili gibi 5 dil biliyor, Türkçesi harika. Biraz bildiği diller de var, toplamda kaç dil biliyor bilmiyorum. Anika’ya sürekli nasıl? nasıl? deyip duruyorum, şaşkınlığım hiç bitmiyor çünkü seçtiği kelimeler çoğu Türk’ün seçmeyeceği türden.
Uluslararası İlişkiler mezunu, yaz ayını Türkiye’de geçirmek istiyor ve iş arıyor. Hemen iş bulabileceğini biliyorum, umarım iyi bir iş olur.

Son gün Çanakkale Deniz müzesi gezisinden sonra, biraz dinlenmek için spor merkezi salonunda yoga yapalım dedik. Bizim yogadan anladığımız gözümüzü kapatıp mmm demekti ve bu da bizi sıktı. Ondan sonra eğlenceli olanı yaptık: itiraf etmece!


Son geceki aktivite parti ve mangala öğrenmekti. Gençlik merkezinden Ömür Hanım size mangala öğreteceğiz dediğinde, mangal yakacağımızı sanarak yanlış hayallere kapılmıştım 🙂
Mangala 4000 yıllık geçmişi olan bir Türk zeka oyunu. Hareket etmek anlamına gelen “manhala”dan türemiş. Cep telefonlarında oldukça yaygın olan mayın oyunu bu oyundan esinlenerek yapılmış. Oyunu nasıl oynacağımıza dair birçok bilgi şurada var.

Minyatürlere de sıkça konu olan bu oyunu bu kadar geç öğrendiğim için üzgünüm.




Ayrılacağımız günün sabahı ise bir çanak ustası bize nasıl çanak yapılacağını öğretti. Biraz yardımla fotoğraftaki çanağı yapmayı başardım ve hemen altına gururla “bunu Burçak yaptı” yazdım. Diğer çanaklara da her dilde merhaba yazdık..


Kısacası dolu dolu geçen mükemmel bir 3 gün geçirdik. Yarın Taksim’de yapacağımız karnavalla döneceğim efendim.

2 Yorum