Yenilik ve Zombiler

Zamanla sinema sanayiinin kötüleştirdiği zombiler bana göre öyle kafası kopartılıp gebertilmesi gereken karakterlerin çok ötesinde birer kutarıcı. 68’de Romero nasıl çürüyen toplumun ürünü olarak bu düşüncesiz, kafasız zombileri yarattıysa, 2002’de Alex Garland ve Danny Boyle ikilisi tıpkı Marx’ın Hegel’in diyalektiğine yaptığı gibi teoriyi ayakları üzerine bastırıp zombilerin, salgının; işte bu yaşanılan köhne, çürük (zombiler gibi) toplumun kurtuluşuna giden yol olduğunu işaret ettiler. İnternette birkaç yazıda gözüme çarpan “ortalama bir film” eleştirilerine cevaben, tamamıyla benimsediğim bu teoriyi açıklamak mecburiyeti hissettim.

Filmden sahneler eşliğinde derdimi anlatmak niyetindeyim, bu sebeple film önümüzde akıyormuş varsayarak yazacağım. Ama hazır konu açılmak üzereyken belirtmeli: distopyalarda mantık aranmamalı. Yani neymiş, Jim’i nasıl hastanede bırakmışlar? Nasılsa nasıl kardeşim, film zaten bu bırakılma olgusundan yola çıkıyor. İnsanlar devamsızlık hatası bulunca seviniyorlar filmlerde, hoşlarına gidiyor. Neden anlamadım? Lakin senaryonun bazen absürd varsayımlara dayanması bir devamlılık bir mantık hatası değildir, bu öğrenilmeli bence. Biri diyor ki: Zombi çok aptalca, çok gerçek dışı. Evet öyle de bu filme eleştiri olarak getirilir mi yahu? Toplumsal gerçekçiler dahi bu kadar sert davranmaz fantastiklere. Her neyse işte Jim kardeş on milyonluk Londra sokaklarında tek Allahın kuluna rastlamadan gezerken ben Aziz Nesin’in Nötron Bombası Uygarlığı Kurtaracaktır makalesini içimden okuyorum. Kendisi diyor ki nötron bombası yıkıcı değildir, sadece canlıları öldürür. Sonrasında uygarlık diye adlandırılan binalarımız, eşyalarımız, fabrikalarımız, yollarımız sapasağlam kalır. İşte bu sebepten diğer bombaların aksine bu bomba insanlığı değil ama uygarlığı korur, kurtarır. İşte Jim Londra’da insanlığın tek temsilcisi olarak uygarlığı izlemektedir. Reklam panoları, otomobiller, yere saçılı paralar… Bunlar aptal toplumumuzun geride bıraktığı uygarlık kalıntıları olarak hiç ama hiç değer ifade etmeyen çöptür.
Sonra Jim başka bir çöplüğe, kiliseye girer ve orada rahiple, zombi rahiple karşılaşır. İşte bu sahne bu filmin aykırılığıdır. O sığınak, Tanrının evi, peder… işte bir devrim bunları yapar, yıkar hepsini. Yani buna pek de mühim değil diyecek varsa gidip Ben Efsaneyim‘i izleyebilir tabii. Bol bol haç sembolü, ailenin yüceliği, insanlığın kutsallığı, tanrının varlığı falan fişman… Biliyorum biraz sert giriyorum konuya ama bahsettiğimiz böyle fikirleri olan bir film. Ardından Jim iki insanla daha karşılaşır ve aralarında şu konuşma geçer:

Bu konuşmalar insanlığın bitişi ile ilintilendirilmeli bence. Ne güzel ki bu konunun altı filmde boş bırakılmamış ve ikinci filmde dahi kapanışı bununla, ailenin ortadan kalkmasıyla yapıyoruz. Hatırlayın lütfen; daha filmin başında baba figürü insan olarak ölmüştü (anneyi bırakıp kaçışıyla), sonda evladın kurşunuyla zombi olarak da öldürülüyor. Virüslü baba, yani toplumun ve ailenin direği. Burada tekrar Jim’e döncek olursak Jim ve Selena’nın bireyler olarak çaresizliği, Hannah ve babasıyla karşılaşınca tekrar aile kavramına gömülüyor. Bu senaryonun aileye verdiği son şanstır. Ve ailemiz umuda, askerlerin, düzenin, kiliseden sonraki en büyük sığınak olan ordunun kurtuluşa çağrısına yöneliyor. Ordunun yerinde yeller esmesi ve bütün o kurtuluş vaatlerinin erkeklerin kadın ihtiyacından ibaret oluşu yanında ailenin babasının zombiye dönüştüğü an öldürülmesi de tuzu biberi. Bunlar saniye saniye önemli sahneler. Bir bakışı anlatıyorlar. Jim’in dünyanın geri kalanında insanlık hayata devam ediyor fikrinde direten bir eski rahip askerle öldürülmekten kaçmayı becermesi ve kışlaya kızları kurtarmaya dönüşüne gelmeden bir sahnede önemli şeyler oluyor, atlamamalı.

Uygarlığın son temsilcisi komutanımız Jim’e çifte itilmiş deneklerini gösteriyor. Hem siyah, hem zombi askerimiz Mailer “artık pişirmeyeceğim, tarım ve hayvancılık yapmayacağım, geleceğim yok” diyor. Tıpkı Jim’in yolda öldürdüğü velet zombinin “senden nefret ediyorum” demesi gibi. Aslında bunlar zombilerin Romero’daki gibi kafasız yaratıklardan ziyade isyankar asiler olarak yansıtıldığının birer işareti. İşte bu bize yeni yaşamı veriyor. Toplumlarımızın çürüdüğünü ve gelişmenin durduğunu. Zombiler artık yapageldiğimiz yaşamsal faaliyetlerin hiç birini yapmak istemiyor ve hiç kimseyi sevmiyorlar. Bu modern insanın karikatürüdür; ayrı, sanal bir yaratık değil. Bu bariz olarak yaşadığımız toplumdur. Ve Jim, Selena, Hannah üçlüsü bu toplumun temiz kalmış bireyleridir. Artık insanlık onlar üzerinden yenilenecek, tekrar kurulacak. Burada bu üçlü arasındaki sevgi, dayanışma ve işbirliğine vurgular ve kapanış. Hell’den hello’ya yüceltilen bir savaş!

Yapımcıların filmin sonuna müdahale ettiklerini de belirtmeliyiz. Orijinal son da mutlu son yokmuş. Her neyse, 28 hafta sonrayı öveceğimiz ve Ben Efsaneyim’i yerin dibine sokacağımız ikinci yazıda görüşmek üzere…

not: videodaki altyazi eksikliği için üzgünüm, çaresini bulur bulmaz değiştireceğim.