Gündem sanki bir çemberin etrafında dönen bir taş gibi, hızına yetişilemez ama tanıdık. Biz adalet tanrıçası Themis’in gözlerinin daha adil olabilmek için bağlı olduğunu sanarken, yaşananları görmemek için siyah bezle kapattığının farkına vardığımızda çok geçti.
Kısıtlamalar ve dayatmalarla dolu yaşadığımız süreçte, sosyal medyada kendi çapımızdaki değerlendirmelerimize geçtiğimiz aylarda bir (düşünür) star, Paul Auster da katıldı. Auster Türkiye’de özgürlüklerin kısıtlandığını savunuyor ve Türkiye’ye gelmeyi reddediyordu. Yaşamını sürdüğü Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan nice insan haklarına aykırı uygulamada sessiz kalan Auster, Türkiye’ye gelmedi ama bu erdemli ve mahrum bırakan davranışından sonra kitapları Türkiye’de en çok satanlar arasına girdi. Ceplerini bir kez daha doldurdu.
Özgürlük kısıtlamaları, yıkım, savaş ve yaşattığı acı düşünür ve sanatçıların başlı başına sorunlarıdır. Popülist olmayan, gerçek düşünür veyahut sanatçılar toplumun içinde bulunduğu buhranlı durumun ne değilse o olmasını ya da ne ise o olmamasını sağlamak için başkaldırırlar. Onları rahatsız eden bozuk düzen içinde kimilerinin konforudur, bu yüzden düzen içinde konforsuzluk uğruna savaşırlar.
Bu bilinçle Türkiye’de son zamanlarda artan haksızlıklara, şiddete, akla uymayacak uygulamalara karşı çıkan bir aydın- düşünür çıkmadı. Durum böyle olunca da çözüm bulacak tarafsız bir heyet oluşturma fikri doğdu. “Akil insanlar” şeklinde adlandırılan grup için partiler ve yayın organları kendi siyasi fikirlerine uyan insanları “akil insan” olarak önerdiğinden bir orta yol bulunamadı. Bununla beraber akil insan olarak önerilen bazı aydınlar öneriye sıcak bak(a)madı.
Zorlama ya da rica üzerine değil de, iradeyle gelen tepkinin tarihi değiştirebileceğini hatta tarih yazabileceğine dair birçok örnek var. Bir yazarın bir davanın seyrini değiştirme gücü ve bir ressamın fırçasıyla milyonlara verdiği eşsiz mesaj bunlardan sadece ikisi.
Dreyfus Davası-
Emile Zola: İtham Ediyorum!
1894 yılıdır. Paris’te Alman Büyükelçiliği’nde çalışan bir temizlikçi kadın çöp kovasında bir not bulur. Bu not Fransa ile ilgili gizli bilgileri Alman’lara aktaran bir adamın notudur ve suçlu hiç aranmadan ilan edilmiştir: Fransız ordusunda görevli Yahudi yüzbaşı Dreyfus! Yüzbaşı Dreyfus kanıtsız, sorgusuz sualsiz cezasını çekmek üzere Şeytan Adası’na götürülür. Bu haksız duruma itiraz eden bir grup insan mücadelelerini sürdürürler ama onlar da davalar ve baskılarla susturulurlar. 1898 yılında bir şubat günü bir kalem haykırarak “İtham Ediyorum!” diyene kadar.. Zola’nın kaleme aldığı bu etkileyici yazıyla berbaber arkasına aldığı güçlü destek, hükümet ve yandaşlarının hoşuna gitmeyecek ve basında Emile Zola’nın bir vatan haini olduğu sonucuna kadar gidecektir. Kalemin gücü karşısında ezilen Fransız hükümeti kendisini derhal bir yıl hapis cezası ve üç bin frank para cezasına çarptırır. Bunun üzerine vatanından ayrılmak zorunda kalan Zola, kaçtığı İngiltere’den Dreyfus davasına destek vermeye devam eder, ta ki dava sonucu yüzbaşı Dreyfus’un lehine çıkana kadar!
Guernica-
Picasso: Bu sizin eseriniz!
Bir ülkenin kaderi, sınırı olsun ya da olmasın başka ülkenin, başka ülke insanının da kaderidir.
Almanya’da faşist Hitler yönetiminin başa geçişi birçok ülkeyi olduğu gibi İspanya’nın tarihini de kanla yazdı. Nazi Almanya’sı İspanya’da kurulan sağ koalisyona destek verip güçlenmeye çalışıyorken, faşizme karşı İspanyol’lar ayaklanıyorlardı. General Franko yönetimindeki ordu bu ayaklanmaları bastırmakta zorlanınca Nazi Almanya’sından yardım istediler. Almanlar bu teklifi yeni oluşturdukları hava gücünü ve bombaları denemek üzere severek kabul etti. Tarih 1937 yılını gösterdiğinde Bask bölgesininin küçük, eski ve kutsal kenti Guernica Alman’larca bombalanmaya başlandı. Ta ki bu küçük kentte yaşayan tek bir canlı kalmayana kadar.
Tüm bunları 26 Nisan günü gazetelerden okuduktan sonra Picasso, savaşa ve yıkıma karşı en güçlü silahını giyinmeye ve karşı durmaya karar verdi. Tarih 10 Mayıs’a geldiğinde, Picasso Guernica’da yaşanan acıyı yüzyıllar boyunca iliklere kadar hissettirecek eserinin eskizlerini 7.77×3.5 metrelik duvara aktarmaya başlamıştı bile.
Eserde,yaşanan savaşa ve vahşete dair birçok simgesel mesaj vardır. Guernica’ya saldırı ikindi saatlerinde olmuşken Picasso’nun Guernica’sını sadece bir elektrik ampülü aydınlatır. İspanya’nın tüm renklerine rağmen tabloda sadece siyahlar ve griler vardır. Resimde korku dolu bir kadın elinde gaz lambası taşır,bir diğeri yalpayarak merkeze doğru ilerlemeye çalışır..
General Franco’nun gücü ve otoritesine karşı, halkının yanında politik bir kimlikle var olan Picasso’nun Guernica’sından sonra söylediği sözlerini şimdiki popülist, elini taşın altına koymayan nice sanatçı-düşünüre ithaf ediyorum:
“Bir sanatçının ne olduğunu sanıyorsunuz? Bir ressamsa gözlerinden, bir müzisyense kulaklarından, bir ozansa yüreğinin tellerindeki lirlerden, hatta bir boksörse kaslarının gücünden başka bir şeyi olmayan bir budala mı? Tam tersi. Sanatçı, ister acı ister tatlı isterse sıkıntılı olsun, bu dünyada olup biten şeyleri her zaman bilen ve bütün bunlarla kendisini biçimlendiren siyasal bir varlıktır. (…) Ben ölüme karşı yaşamın yanındayım, savaşa karşı da barışın!”
2 Yorum
Servis
11 Temmuz 2012 at 21:48Çok güzel bir paylaşım olmuş çok teşşekkürlerToshiba lcd olarak blogunuzu takip edeceğiz.
burçak yıldırım
11 Ağustos 2012 at 12:35Size ve Toshiba Lcd'ye teşekkür ederim 🙂