Son zamanlarda, giderek artan iş temposunun da etkisiyle sürekli okumama-izlememe-görmeme rağmen hiçbir şey bana ilham vermiyordu. Blogu ve başka hobilerimi boşlamıştım ve elimden bir şey gelmiyordu. Belki de başka sebepler vardır da bahanem budur, bilmiyorum. Uzun zamandır aklımda olan şey 2 hafta süren tatilimi çok iyi değerlendirip yenilenme fikriydi. Hem dinlenmek, hem de biraz ilham almak için en doğru yer kültür ve sanat kokan, her şehrinin kendine has özellikleri ve güzellikleri olan İtalya olacaktı. Ve oldu da. Bugünden itibaren Roma- Vatikan, Napoli-Pompei, Venedik, Floransa- Pisa, Siena- San Gimignano notlarımı ve dikkatimi çeken ayrıntıları buradan paylaşacağım. Ve ROMA:
İtalya’da her şehrin bir sembolü var. Roma’nın sembollerinden biri iki yanından anahtar çıkan papalık şapkası, diğeri Remus Romulus heykeli. Remus ve Romulus’un hikayesi bildiğimiz bir hikaye, anne 2 bebeğini birden bir sepete koyup nehre bırakır, sepeti bir dişi kurt bulur ve onları emzirir, büyütür. Daha sonra iki kardeş birbirine rakip olur ve Remus Romulus’u öldürüp Roma’yı kurar. Bu yüzden Roma’nın her yerinde Remus ve Romulus’un heykeli vardır ve şehrin simgesidir.
Roma diğer kentlere göre şehir planlaması açısından daha gelişmiş bir şehir. Şehri hemen hemen aynı yükseklikte tarihi binalar kaplamış, yeni yapılan binalar da tarihi dokuyu koruyacak şekilde dizayn edilmiş ve dış cepheler benzer tonlarda (kum ve kiremit rengi) boyanmış. Şehrin tarihi dokusunu ve silüetini bozacak tek bir yapı dahi yok. İtalyanlar medeniyetin gökdelen dikmekle gelmeyeceğini çok önceden fark etmişler.
Galeria Alberto Sordi alışveriş merkezi. Alışveriş merkezleri bile şehrin ruhuna uygun.
Ünlü deyiş “her yol Roma’ya çıkar” aslında demin de bahsettiğim düzenliliğe atıfta bulunmak için söylenmiş bir söz, her caddenin sonunda nasıl oluyorsa Via del Corso caddesine çıkıyorsunuz ve Roma’da asla kaybolmuyorsunuz.
Eski Roma yerin bu seviyesinde kuruluymuş.
Roma’da bol bol Mısır’dan getirilen dikili taşlardan var.
Siesta okul, cafe, banka demeden tüm İtalya’da geçerli. Fotoğraftaki çalışma saatlerini görünce gözlerime inanamayıp kapının önünde beş dakika durdum sanırım, öğleden sonra sadece bir (1!) saat çalışıyorlar sevgili meslektaşlarım! Ve bir dakika geçince bile içeriye kimseyi almıyorlar. Kaldığım kısa sürede anladığım şey var ki, ülkeyi turizm döndürüyor. Mesela grup halinde ya da turla gelmişseniz Venedik’e girişte check point noktasında 850 euro ayak bastı parası ödüyorsunuz. Bunlara kalınan otelin yıldız sayısına göre ödediğimiz vergiler dahil değil (mesela Roma’da 4 yıldızlı otel 3 euro). Her şehrin ayak bastı parası farklı, Venedik’in neden bu kadar yüksek olduğunu serinin Venedik kısmında anlatacağım.
Hepimizin bildiği ateşsever Neron da Romalı. Tarihi detaylara çok girmeden ilgilmi çeken bir ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Neron Roma’yı yakmayı kafasına koyduktan sonra evini altın kaplatmaya başlar ve bu davranışa kimse anlam veremez. Gün gelir Neron askerlerine şehri ayrı ayrı noktalardan ateşe vermelerini emreder, şehirde yanmayan tek alan vardır: Neron’un evi! Bir rivayete göre altınla kaplanan ev yangından hiç hasar almaz ve Roma’lıların nefreti daha da büyür. Neron’dan öyle nefret etmişler ki, ölümünden sonra heykelini parçalayıp yerine muhteşem Kolezyum’u yapmışlardır. Kolezyum 55 bin kişilik kapasiteli, 55 bin kişinin 15 dk’da çıkabileceği şekilde dizayn edilmiş.
Taşlarında dolgu maddesi ve yapıştırıcı olarak kurşun kullanılmış.O yüzden savaş zamanı kurşuna ihtiyaç olunca taşları ortadan delip, kurşunu eritip almışlar. Şimdiki delik deşik görüntünün sebebi bu.
Eski zamanlarda içinde kanlı gladyatör yarışları yapılırken, hristiyanlığın kabulünden sonra insan ve hayvanların zarar göreceği yarışların yapılması yasaklanmış.
Kolezyum Roma için her dönem güç simgesi olmuş. Mussolini kendine özel olarak Via Fori dei Imperiali caddesini açtırdıktan sonra, Collezyum’u görmesini engelleyecek tüm tarihi eserleri yıktırmış!
Navona Meydanı’nda Roma’daki çoğu şaheserde imzası olan Bernini tarafından yapılan Fontana dei Quattro Fiumi ( Dört Nehir Çeşmesi) var. Dört nehir, Nil, Rio, Ganj ve Tuna’yı sembolize ediyor.
Meydan aynı zamanda sokak sanatçılarının da meskeni olduğu için ressamlar meydanı olarak da biliniyor.
Bu meydana gelmişken resim yaptırmadan gitmek olmazdı. Ben olanca sevimliliğimde sırıtırken arkada neler oluyormuş 🙂 Birgün yolunuz düşerse, resim yaparken yüzü şekilden şekile giren Marco amcaya resminizi mutlaka yaptırın.
Panteon tapınağı İtalyan’lar paganken yapılmış, hristiyanlık seçildikten sonra kliseye dönmüş harika bir yapı.
Fontana Di Trevi bizdeki adıyla aşk çeşmesinin özünde pek aşk yok. Çeşme İtalya’da aşk çeşmesi olarak değil, üç yol çeşmesi olarak biliyor. 3 kaynak suyun birleştiği bir noktayken, 8. yy’da susuz kalan askerlere yol gösteren bir kızın anısına yapılmış. Dolce Vita filminden sonra turistler aşk çeşmesi olarak ziyaret etmeye başlamışlar ve adı aşk çeşmesi olarak kalmış. Dolce Vita filminden önce bu kadar ziyaretçisi de olmazmış.
İş arkadaşlarımın dileklerini itinayla okuyup havuza savurdum 🙂
Dilek bir para atarsanız aşk, üç para atarsanız boşanmayla sonuçlanıyor. Çok para atıp uğraştırmayın diyorlar yani.
Makarna ve pizza ülkesi İtalya’da en güzel pizzayı Roma’da yedik. Bendeki sebzeli pizza Leonardo, anneminki dört peynirli pizza. Ülkenin genelinde ingilizce mönü olmadığından ve neredeyse hiçbir İtalyan’ın inglizce bilmemesinden hemen hemen her şehirde adını bildiğimiz dört peynirli pizza’dan ( quattro formaggi) bir kez yedik. Roma’daki tatlı peynirlerden yapıldığı için çok güzeldi, Napoli ve Venedik’te tulum peyniri gibi bir peynir pizzayı ekşitmişti. (Burdaki Kitchenette de aynısını yapıyor, burdakiyle hemen hemen aynı)
İtalya’da çorba deyince bu geliyor. En sıvı şey bu 🙂
Ülke’nin enginarı meşhur (haşlanmış ve baharatlı)
İspanyol merdivenlerinin adı, tam çaprazında olan İspanya Konsolosluğu’ndan geliyor. Konsolosluğun tam karşısındaki heykele her Meryem Ana Günü’nde (mayıs ayı) Papa itfaiye merdiveniyle çelenk koyuyor. Biz oradayken çelenk hala duruyordu.
Pizzasını beğendiğim pizzacı Leonardo konsolosluğun tam karşısındaki arada.
Tüm şehirde mazgallarda S.P.Q.R ( Senetus Populusgue Romanus) yazıyor. S.P.Q.X ‘deki x’e mekan adı gelecek şekilde kodlanıyor. Mazgal Roma’da olduğundan S.P.Q.R olarak geçiyor. Ne tuhaftır ki spor kelimesi de bize buradan geçmiş.
Bir ordayken Harleyci grup da dünya turuna çıkmıştı. Harika motorlar gördüm!!
Roma’da gördüklerim bunlarla sınırlı değil ama sıkmadan bırakalım. Sırada, serinin ikinci sırasında olan dünyanın en küçük ülkesi Vatikan var.
Corba inanılmaz akıskan gozukuyor, corba icin bile gidilir sanırım..Tadı nasıl bilmiyorum ama:) Bu arada calısma saatleri inanılmazmıs,15.45'te ben neden ciro azalmıs dıye sorular soruyorum:D
3 Yorum
Adsız
7 Mayıs 2013 at 19:14Corba inanılmaz akıskan gozukuyor, corba icin bile gidilir sanırım..Tadı nasıl bilmiyorum ama:)
Bu arada calısma saatleri inanılmazmıs,15.45'te ben neden ciro azalmıs dıye sorular soruyorum:D
burçak yıldırım
7 Mayıs 2013 at 19:34onların çalışma saatleri çok can sıkıcı 🙁
Adsız
7 Mayıs 2013 at 20:068.30'da basladıgı icin galıba:)