Yaratıcılığın Kökeni

Anne ve babalarımızla ya da işyerindeki patronumuzla bir türlü kesiştiremediğimiz hayat tarzlarımız ve algı biçimimize sosyologlar şöyle bir açıklama getirmişti: x ve y kuşağı çatışması!

1980 öncesi doğan kuşağa x, 1980 sonrası doğan kuşağa y kuşağı deniliyor. Y kuşağı üniversitelerinden yeni yeni mezun olan, kariyer basamaklarını tırmanmaya başlamış bir kuşak olduğundan, x kuşağıyla tanışmaları da çatışmaları da yeni başlıyor ve tüm sıkıntılar da yeni tezahür ediyor. Y kuşağı, x’e göre daha sonuç odaklı, düşündüğünü söylemekten daha az çekinen, kolay ikna olmayan (gaza gelmeyen) ancak aklına yatarsa sıkı çalışan, özgüven konusunda patlama yaşayan bir nesil. X kuşağının sadık, emirlere sorgulamaksızın itaat eden ruh hali y’de hiç olmadığından, x kuşağına mensup bir yönetici y kuşağından biriyle karşılaştığında ezberlediği tüm motivasyon araçlarını değiştirmek zorunda kalabiliyor, ya da devreleri yakabiliyor.

Y kuşağının bir diğer özelliği de apolitik oluşları-idi. Reklamlarda görüklerini isterim! isterim! tepinmeleriyle elde eden, dünya yıkılsa umursamayan, bir felsefesi ya da duruşu olmayan bir grup-tu. Sonra Gezi Direniş’i patlak verdi ve Y kuşağı ilk kez kendi kabuğundan çıkıp sokağa döküldü. Onlarda daha önceki halk hareketlerinde, ihtilallerde görülmeyen bir ışık vardı; yaratıcılıkta sınır tanımıyorlardı. Her köşe başı, her duvar zeka fışkıran sloganlarla doluydu. Sosyal medya üzerinden siyasetçilerin ezberlerini öyle bozuyorlardı ki, mesleği laf ebeliği olan koca koca adamlar çareyi dava açmakla tehdit ederek buluyorlardı.

Darbeleri, ihtilalleri, muhtıraları görmüş X kuşağı şaşkınlık ve hayranlık içinde Y kuşağını izliyordu. Ve soruyolardı, Y kuşağı neden X’den bu kadar farklı?

Bu sorunun elbettte pek çok yanıtı vardır, bununla ilgili akademik araştırmaların da süregeldiğini biliyorum. Ancak biz, Y  kuşağının X kuşağından en büyük farkını, çıplak gözle dahi görebileceğimizi düşünüyorum: Y kuşağının nasıl beslendiğine bakarak:

Çizgifilmler!


Y kuşağı çok şanslı bir nesil. Onların bilinçaltları harika eserlerle dolu. Hem X kuşağı hem de acınası koşullarda büyüyen (90 sonrası doğumlu) Z kuşağı bu eserlerle tanışamadı.

Çakmaktaşlar- Flintstones

Çakmaktaşlar’da her hayvan gündelik kullandığımız bir makinenin yerini almıştı. Bir ağaçkakan dikiş iğnesi olurken, filler bahçe hortumu, sinekler tıraş makinesi ya da kuşlar pikap çalıcı olabiliyordu. Doğa ve insanlar mükemmel bir uyum içinde var olmuştu; biri olmadan bir diğeri olmazdı. Böyle bir hayal gücü şimdi hangi çizgi filmde ya da yüksek prodüksüyonlu işte var?

Jetgiller- The Jetsons




Jetgiller’de geçen tasarımların birçoğu çizgi filmden yaklaşık 30 yıl sonra gündelik hayata uyarlandı. 1979 yılında çekilmiş bu çizgi filmde “plazma tv” var. Bu yüzden biz Y kuşağını plazma tv’lerle filan etkilemek zor, biz bunları çok önceden görmüştük dostum.

Gezi Direniş’i boyunca, gazdan korunmak üzere icat edilmiş türlü türlü maskeler, kimyacıları kıskandıracak türde solüsyonlar Çakmaktaşlar ve Jetgiller’i izleyen bünyeler için çocuk oyuncağı.


Smurfs- Şirinler


Şirinler.. İş bölümünün, yardımlaşmanın, sevginin, kötülüğe karşı savaşmanın (lanet olasıca Gargamel!) sembolü. Şirinler köyünde para geçmiyor oluşu ve iş bölümünün vurgulanmasından dolayı çocuklara sosyalizm temasının işlenmeye çalıştığına dair dedikodular olsa da, hangimiz şirinleri görebilmek uğruna “daha iyi bir çocuk” olmaya çalışmadık ki?

Y kuşağının paradan çok sosyal statü elde etme, hedefe ulaşma dürtüsünde belki de şirinler vardır. Ha bir de gene Gezi Parkı’ndaki para geçmeyen alan belki de Şirinler’e bir selam veriştir?

Voltron- ( Biz çocukken Voltrandı bu) :


Voltran çocukken beni en heyecanlandıran çizgi filmlerdendi. Her biri ayrı ayrı cengaver olan robotlar, kötülüğe karşı tek bir vücut haline gelip, devleşip Voltran’ı oluştururlar ve düşmanı yenerlerdi. Bu çizgi filmin bir güzelliği de, robotların hepsinin erkek olmayışı, kadın savaşçının da olmasıydı. Voltran’ın aniden birleşmesi ve bir oluşu bana gene bir şeyleri çağrıştırıyor.

Tom ve Jerry:

Tom ve Jerry’de simgesel anlamda çok şey var. Ama tüm bunlar bir yana, hepimize klasik müziği sevdiren bir çizgi filmle büyümemiz muazzam bir durum. Klasik müzik, yaratıcılığı körüklediği ispatlanmış bir müzik türü.  Pek çoklarının sıkıcı bulduğu bu türe, Y kuşağı her gün erkenden uyanıp, taze beyinlerle izlediği Tom ve Jerry sayesinde oldukça aşina oldu. Klasik müzik her ne kadar şu an pek çoğumuzun ilgi alanına girmese de, çocuk beyinlerimiz onunla yoğruldu.

Çizgi filmde Tom’u ve Jerry’i pek çok kez bir orkestrayı yönetirken veya piyano çalarken gördük, üstelik çaldıkları eserler Wagner’dan Strauss’a kadar geniş yelpazeliydi.

Şimdi bir yerlerde klasik müzik dinlediğimizde onu daha önce dinlemişiz hissi, aslında Tom ve Jerry’nin her daim fonunda olan klasik müzik ezgilerinden kaynaklanıyor olabilir mi?

Tom ve Jerry’nin klasik müzik sevgisine katkısı öyle büyük ki, kocaman bir orkestrayla kendine ithaf edilmiş bir konser dahi yapılmış.

Biz erkenden uyanıp çizgi filmini izleyen, sonra bol oksijenli temiz havada koşturan, oynayan, terleyen ve gerçek anlamda kirlenen çocuklar gerçekten çok şanslıydık. Sosyalliği, liderliği şimdiki çocuklar gibi strateji oyunlarında değil, sokakta öğrendik. Bizi “gürültü” çıkardığımız için topumuzu kesen adam asla durdurmadı, gene toplandık, teneke kutudan top yaptık ve onunla oynamaya devam ettik.

Şimdiki gibi..

1 Yorum

  • Adsız

    5 Şubat 2014 at 13:22

    I don't even know how I ended up here, but I thought this post was
    good. I do not know who you are but definitely you are going to a famous blogger if
    you are not already 😉 Cheers!

    My site; gamespot xbox one