Kral Lear

Cordelia-in-the-Court-of-King-Lear-1873-Sir-John-Gilbert

Karmacoma by Massive Attack on Grooveshark

Shakespeare’in kendinden sonra gelen birçok modern öyküye, oyuna hatta masala ilham olan bir eseri Kral Lear.

Tüm karakterler köşeli ve ne istediğinden emin; kötülükse kötülük ya da iyiliğin en saf hali.

Kralın, kızlarının kendisini ne kadar sevdiğini anlamak için yaptığı tuz testi hikayesi çocuk aklımıza uydurulmuş belki de en güzel Kral Lear adaptasyonu. Kral Lear’ın sadık kızı Cordelia diğer tuz hikayesinde babasını tuz kadar seven karakterin ta kendisi. Kral kendini altınlar, pırlantalar yerine tuz tanesi kadar seven kızını evlatlıktan reddeder ve topraklarından sürer. Bu sürgünden sonra birgün yemeğini tuzsuz yemeyi dener ve lezzetsiz yemek onu öyle mutsuz kılar ki kızının ona olan sevgisi bir anda başına dank eder. Sevgi ve bağlılığı somut bir alana oturtamayan saf aklımız için, lezzetsiz yemek gibi gündelik bir sorun tahayyül sınırlarımızın içinde olduğundan, birçoğumuzun çocukluktan kalan hiç unutmadığı bir öykü bu.
Ne var ki bir tohumdan filizlenmiş bu mutlu sonlu dünya hem Shakespeare hem de bizim dünyamız için fazla pembe.

Britanya’da geçen öyküde Kral Lear, topraklarını bölmeye, yaşlılığını dinlenerek geçirmeye karar verir. Topraklarını bölmeden önce 3 kızından da kendisini ne kadar sevdiklerini tasvir etmelerini ister. Bu, büyük karar öncesi kral egosunu cilalamak için atılmış bir adımdır. Büyük kızlar Gonoril ve Regan vaad edilen toprakları bir an önce elde etmek için, gerçekte hissetmedikleri sahte duygularla babalarının gönlünü hoş ederler. Sıra en küçük kız Cordelia’ya geldiğinde ise, o durumun tuhaflığına ve gereksizliğine atıfta bulunarak “seni olması gerektiği kadar seviyorum, ne eksik ne de fazla” cevabını verir. Kral en sevdiği Cordelia’dan duydukları karşısında yıkılır ve onu Fransa Kralı’yla evlenmek üzere ülkeden sürer. Ülkeyi 2’ye bölüp Gonoril ve Regan arasında paylaştırır.

Hikayeye paralel olarak, Habil ve Kabil’in dünyaya hediye ettiği kardeş kıskançlığı, ve kötü olanın aklıyla iyi olanı heder etmesi hikayesi de devam etmektedir.
Gloucester Kontu’nun bir meşru (Edgar) diğeri gayrımeşru (Edmund) olan 2 oğlu vardır. Varis tabii ki meşru olandır ve hem gayrımeşruluk durumu hem de varis olamamak Edmund’ın karanlık tarafa geçmesine neden olmuştur. Kötülere has idrak, plan ve uygulama yeteneği pek tabii ki saf bir iyiliğe doğmuş Edgar’da bulunmamaktadır. Edmund varis olmak için sahte mektupla babalarını kandırırken, bir yandan kardeşi Edgarı da babalarının hiddetine maruz kalacağına inandırmış ve onun nedensizce kaçmasına sebep olmuştur.

Oyunda Edmund’un nefreti, Gonoril ve Regan’ın mal düşkünlüğünden farklı olarak aksettirilir. Kendisi de yıldızlı bir gecede rahme düşmesine, aklı ve sağlığı elvermesine rağmen asla varis olamayacak olması Edmund’la anlık empati yapmamıza, kötülük tohumlarının iyi sandıklarımızın ellerinden dağıldığına inanmamızı sağlıyor. Ama bu sanrı, babasını ispiyonladıktan ve gözlerinin oyulma sahnesinden sonra biz seyirciler için acımadan çok nefret etmeye dönüşüyor.

İyilerin ya da iyiliği sonradan bulanların (Cordelia ve Kral Lear) yenik olduğu oyunda, Shakespeare kötülerin de tamamen kazanmasına izin vermiyor. Kötü Regan ve Gonoril’in kalbini, kötünün kötüsü Edmund zehirli bir sarmaşık gibi sarıyor ve kisini de kendine aşık ediyor. Kıskanç bir kocanın kendisini, kız kardeşlerin de birbirini yok etmesine neden olarak oyunda herkesin yenik düşmesine izin veriyor.

Oynanması en zor olduğu söylenen, bu en derin Shakespeare oyununu mutlaka Kocaeli Şehir Tiyatrosu’nda izleyin. Geçen sezon Küheylan’la döktüren ve oyunu 3 kez izlememe neden olan, 2011 yılının en iyi oyuncusu seçilen Fatih Sevdi bu oyunda nefret edilesi Edmund rolünde ve gene çok başarılı.  Ben birkez daha ve birkez daha da izlemeyi planlıyorum. İzlemeyi planlayan varsa biletler benden.