• Anasayfa
  • /
  • Tiyatro Festivali- Öneriler, Fikirler

Tiyatro Festivali- Öneriler, Fikirler

Bir tiyatro festivalini daha geride bırakmış bulunmaktayız. Böyle dediğime bakmayın, ilk kez bir tiyatro festivalini takip ederek ard arda oyun izleme şansı buldum. Bu da çok azimli ve çalışkan olduğum için değildi, çoğu oyun evime neredeyse komşu olan bir sahnede oynanıyordu. Çizelgeyi kapıma astım ve işaretlediğim oyunları kaçırmamaya çalıştım. Size tavsiyem odur ki, mutlaka bir festivali takip edin. Hem oyunlarla hem de izleyici profilleriyle ilgili kanaatleriniz büyük ölçüde değişecektir. Benim genelde olumsuz anlamda değişti ama olsun. Değişim iyidir.
Bir de ben dekorları da çekmeye çalıştım. Akıllaca uygulanan dekorların oyuna çok şey kattığını düşünüyorum.

Burada beş oyundan bahsederken, birazcık ‘spoiler’ verebilirim. Ama niyetim iyi vallahi.
Sırasıyla:
Yastık Adam- Talimhane Tiyatrosu



İzlediğim ilk oyun idi. Oyunun yazarı Martin McDonagh. Laurence Olivier ve
New York Drama Critics Circle Award’dan en iyi oyun ödüllerine sahip.
Bu ödüllerin yanısıra, salonda görevli oyuncu arkadaşlarımızla sohbet ederken oyun hakkında fikirlerini sordum, McDonagh tiyatronun Tarantinosu, muhteşem bir oyun sizi bekliyor deyince beklentilerimiz iki katına çıktı. Konusu şöyle, totoliter bir ülkede bir yazarın (Serhat Tutumluer) hikayeleriyle, şehirde meydana gelen çocuk cinayetleri benzerdir ve bundan dolayı yazar sorguya çekilir. Ama durum görünenden farklıdır. Belki etkileyici bir oyundu ama açıkçası ben pek etkilenemedim, oyunun içine giremedim. Öyle bir izleyici kitlesi vardı ki, her argoda her küfürde yerlere yatıyordu ve gülme seslerinden hem diyalog duyulmuyordu hem de konsantre olamıyordum. Tamam doğal küfür gülümsetir de, adamlar İstanbul Türkçe’siyle ciddi ve sinirli bir tonlamayla küfür ediyor. Neyine gülüyorsun? Oyunun en can alıcı noktasında, inanılmaz bir dram varken ve bu dramla karakter yerde sürünürken, başka bir karakter kibar tabirle ‘popom kaşındı’ dedi diye bütün salon koptu ve dramın d’sini hissedemedim. Sizi şaşırtabilecek inişleri ve çıkışları olan bir oyun. Dediğim gibi ben etkilenemedim ama görülebilir.
Dekorda sadece ufak bir değişiklik oluyor. Genel görüntü böyle.

Van Gogh- Tiyatro Gerçek
Bu oyuna gitmek istediğimi şurada yazmıştım daha önce, şans oyun nerdeyse evime gelecekti:) Hakan Gerçek bu oyunu daha önce asistanı olduğu Müşfik Kenter’den izlemiş ve o gün bir gün belki ben de bu oyunu oynarım demiş. Gerçek’in performansı, dekor, oyunun akıllıca metni.. Bu oyunu kesinlikle görmelisiniz. Van Gogh’un resim anlayışına, hakkındaki şehir efsanelerine, hayata dair bakış açısına ve hatta deliliğine kendi gözlerinizle şahit oluyormuşsunuz gibi.

Dekor değişmiyor. Ama oyun içinde sürprizler var.
Peer Gynt (Per Günt diye okunuyor)- Tiyatro Oyunbaz:
Henrik İbsen’in 1867’de yazdığı bu oyun 19. yüzyılın en büyük oyunlarından biri olarak kabul ediliyormuş.

İbsen’in kapitalizmden nefret ettiği ve bu oyunun kapitalizme karşı esprili ve nüktedan bir duruş olduğunu daha önce duymuştum fakat bu oyunu böyle bir cümleyle sınırlamak çok yanlış olur. Oyun birçok fikre ve olaya bir başkaldırış sergilemenin yanı sıra, size kim ve ne olduğunuzu da sorduruyor. Oyunda özellikle ilk perdenin temposu oldukça hızlıydı, ikinci perdede ise tempo baya bir düştü, 3 saatlik bir oyuna tek ara verdikleri için çok yoruldum ve biraz başım ağrıdı.
Dekora gelince, sabit olmadığı için fotoğraflayamadım fakat gerçekten mükemmel düşünülmüş ayrıntılar vardı. Nasıl olduğunu anlatmayayım, ama şu soruyla ne kadar iyi olduklarını göstermek isterim:
Bir sahne düşünün, denizde geçiyor, ama sahne o an boş, bir anda dalgalı bir deniz, denizin üstünde yüzen cesetler, denizde bir gemi ve gemide 2 kişi olacak. Sonra bu dekor perde kapanmadan değişicek. Nasıl yapardınız?
Peer Gynt’ü sevmemin bir diğer nedeni de oyunda kullanılan şarkılar, Ümit Besen’den Gelin Olmuş Gidiyorsun’dan tutta da Summer Time ya da Yann Tiersen’e kadar oldukça çeşitli müzik kullanıldı. Ama en etkileyici olanı, Nigel Kennedy’nin ‘time 4 time’ ı idi. Lütfen dinleyin. Ben tiryakisi oldum!
Marx’ın Dönüşü- Dostlar Tiyatrosu
Efsane Marx’ın Dönüşü. Metnini ünlü sosyalist yazar Howard Zinn’in yazdığı, Genco Erkal’ın oynadığı oyun efsane olacak kadar varmış. Temposu hiç düşmeyen, bol nükteli, bol esprili bir oyundu. Erkal, mükemmeldi. Oyun kocaman bir amfideydi ve izleyiciler akın akın geldiler. Görüntülemeye çalıştım, bir de poz verdim.

Ben bu oyunda da seyirciden oldukça muzdariptim, oyunda Genco Erkal, ‘bence’ oyun gereği konuşmasına kaldığı yeri unutuyordu ve ‘hımm nerde kaldım acaba?’ diyordu, tabii seyirci durur mu her kafadan bir ses. Ve tabii ki her nükteden sonra alkış. Öyle ki alkışın bitimine doğru oyun başladığından ilk kelimeler anlaşılmıyordu! ‘Bence’ dedim çünkü, tiyatro çıkışında arkadaşlarıma bundan yakındım ve onlar bu oyunun Brecht tarzı yani katılımcılı olduğunu söylediler. Brecht oyunlarını yazarken, seyircinin bunun bir oyun olduğunun farkına varmasını istiyor evet fakat karşıdaki Marx kılığında bir adam, yaşlılıktan unuttuğunu ifade ediyor. Bunun oyun olduğunun farkına varılması için, seyirciye panel havasında soru soracağını hiç düşünemiyorum.


Son olarak;

Resmi Geçit- Semaver Kumpanya
Totaliter bir ülkede, hiçbirşeyden haberi olmayan iki kardeş, evlerinin küçücük penceresinden farkında olmadıkları bir dünyayı görürler. Oyun bir odada başlar ve aynı odada son bulur. Açıkçası Uzak İhtimal filmiyle ödülleri süpüren Nadir Sarıbacak ve Öyküm Elif Erdoğan’ın etkileyici oyunculuklarına rağmen bu oyunu pek sevmedim. Oyun çok havada kalmış gibiydi, ne başı ne tam bir sonu vardı. Bir saatlik bir oyundu ama bir sürü gereksiz diyalog vardı, son 20 dakikada oyun hızlandı ve bitti. Tek perdeden de oluştuğu için, oyun bittiğinde ara verildi sandım. Diğer arkadaşlarımda da benzer yorumlar aldım. Pek beğenen çıkmadı.
Bir de son olarak, biri doğum günüme denk geldiği için biri de unutkanlıktan kaçırdığım iki oyun var ki pişmanlıktan öleceğim, herkes çok şey kaçırdığımı söylüyor, onların yalancısı olarak:
1.Kent Oyuncularından- Kraliçe Lear ( Yıldız Kenter Performansı)
2.Talimhane Tiyatrosu- Salvodar Dali

4 Yorum

  • ealturk

    29 Mart 2010 at 14:23

    bende geçen sene Muammer Karaca'da izlemiştim Marx'ın Dönüşü'nü.Genco Erkal gerçekten bu tek kişilik oyunda muazzam bir Marx performansı ortaya koyuyor.Marx'ın kapitalizme 19.yy'da getirdiği eleştirilerin günümüze uyarlanması ve Marx'ın hayatı üzerinden 19.yüzyılda Avrupa'daki siyasal hareketlenmeler ile ilgili kısımları Howard Zinn oyunun içine çok güzel işlemiş.

  • burçak yıldırım

    29 Mart 2010 at 14:27

    evet kesinlikle, bu arada Howard Zinn ile ilgili bir yazı vardı Ntv Tarih mart sayısında belki bakarsın.
    sen izlediğinde de oyun interaktif miydi? seyirci diyaloga ortak oluyor ve her nükteden sonra alkışlıyor muydu?

  • ealturk

    29 Mart 2010 at 15:41

    Ben izlediğimde de dediğin gibi seyirciyi de bir yerinden oyunun içinde idi lakin her nükteden sonra alkış bir süre sonra can sıkıyordu.Seyircilerin diyaloga ortak olması sanırım Marx ile kitleler arası etkileşimin oyun içinde bağını güçlendirmek içindi lakin her nükte sonrası alkışa da gerek yoktu.

    Howard Zinn'i de oyun sonrası bayağı araştırmıştım.Amerikan işçi hareketinin parçası olmuş emperyalist karşıtı bir bireyden de ancak böyle güzel bir oyun beklenirdi.Ntv tarih'teki yazısını bilmiyordum ay sonu olduğu için bulabilmem zor olucak ama teşekkürler bilgi için:)