“Her”

İnsanların başka insanların varlığına olan ihtiyaçlarının kaynaklarını ya fark etmiyoruz ya da görmezden geliyoruz. Sizi yanında isteyen, varlığınıza ihtiyaç duyan insanlara “neden ben?”diye sormayı hiç düşündünüz mü? Sizin etrafınızdakileri bilmem ama, pek çok insan, etrafındaki insanları “kulağı-gözü ve ağzı olan” olarak kodlayıp, kendi dışavurumsal ihtiyaçlarını gidermek için kullanıyor.  Çok konuşan ve söz hakkı tanımayan o arkadaşınız, sizinle kulaklarınız olduğu için ve onu algılayabildiğiniz için vakit geçiriyor. Daha masrafsız, zaman ve mekandan bağımsız bir organizma ya da sistem bulduğu anda da sizi satacak. Bunun için üzgünüm.

Her’le ilgili paylaşılan şeylerden dolayı sanal aşk yaşayan bir adamın hikayesini izlemeye odaklandım. “İnsana dair” ihtiyaçların giderildiği, robotlu bir aşk hikayesi sanarak filme devam ettim ama film beklentilerin üzerinde bir derinlik vadediyor.

Yönetmen bize, fütüristik kaygılardan çok uzakta, insanı var eden ve yok eden duyguları, insan olmayan ancak insansı özelliklere kavuşmaya çalışan bir robot üzerinden vermiş; sadece sesiyle (Scarlett Johanson) var olan, kurgulanmış bir varlığa karşı insanın ne istediğini bilmez halleriyle. Filmin fütüristik bir kaygıda olmadığını,  filmin ileri seviyede teknolojik bir işletim sistemi üzerine kurulmasına rağmen, kıyafetlerin ve diğer objelerin göze batmayacak bir sıradanlıkla seçilmiş olduğundan anlayabiliyoruz. Film boyunca kullanılan 90’lardan kalma kıyafetler aslında yönetmenin niyetini okumayı da kolaylaştırıyor.

Başrolde geçimini başkaları için mektup yazarak kazanan bir adam olan Theodore var. Bir reçeteye yazılmış anıları para karşılığında şahane, hisli cümleler haline getiriyor ve karşı tarafa gönderiyor. Kurduğu onca ihtişamlı cümleye karşı kendi hayatı kupkuru.  Yalnızlıktan sıkıldığı bir gece online kanallardan birinde sanal seks deneyimi yaşamak istiyor, ölü hayvanların fetiş nesnesi olduğu, sonuç odaklı kısa süreler içinde görevini yapıyor ve görüşme orada bitiyor. Hayata dair görevlerini, tıpkı soluk alıp verirken yaptığımız gibi, sırasıyla yerine getiriyor.

Theodore, eski karısıyla ilişkisi bir yıl önce bitmiş ancak boşanma kağıtlarını bir türlü imzalayamayan bir adam. Senin yanında ve senin olmasa da, resmi olarak (buna tapu da diyebiliriz) sana ait olmasını istemenin sureti. Sonra  işletim sistemi olan Samantha çıkageliyor ve Theodore eski karısını azad etmeye karar veriyor. Bu özgür kılış ancak eskisinin yerine bir yenisini koyabildiğinde gerçekleşiyor.

Samantha Theodore’la beraber gelişiyor ve programcılarının yazdığından daha öte hale geliyor; insanlaşıyor. Asıl olaylar ise bundan sonra vuku buluyor. Bir işletim sistemiyken ideal olan Samantha insanlaştıkça, insana ait çıkmazlara giriyor, “kafası” karışıyor.
Bir işletim sisteminin insanlaştıktan sonra “aldatıyor” olması bence yönetmenin en güzel gollerinden biri.

Evet aşk “deliliğin toplumca kabul gören şekli” ve biz bunun da güveniyle onu genellikle bir garabete çevirmeyi başarıyoruz. İşte bu film, deli olma, otur bir düşün dedirten türden bir film.

Alt metinden kaptığımız mesajlar dışında, görüntü yönetmeni de çok iyi bir atmosfer yakalamış ve sıkı bir aşk filmi olmuş. Filmin 14 şubatta vizyona girmesi de sanırım bundan.