• Anasayfa
  • /
  • Süreya’dan Kafka’ya Güçler İşler

Süreya’dan Kafka’ya Güçler İşler

RAC – Climbing Up The Walls (ft. Liz Anjos) by RAC – Climbing Up The Walls (ft. Liz Anjos) on Grooveshark

Ne iş yapıyorsunuz? İşinizi ne kadar seviyorsunuz ya da olduğunuz yere isteyerek mi geldiniz?
İşinizi yaparken, bir an başınızı yaptığınız işten yukarı kaldırıp, arkanıza yaslanıp ben burada ne yapıyorum diyor musunuz?

Koşullar ve durumlar bazen istemediğimiz, ilgi alanlarımıza uymayan işlerde çalışmamıza neden olabiliyor. Herkesin deneyimli birilerini aradığı, deneyimin ise metafizik bir yöntemle akıllarımıza enjekte olduğunu sanan patronlar dünyasında insanların yapmak istediği işi yapması zor.

Benim de yaptığım iş ilgi alanlarımdan tamamen farklı, hani filmlerdeki klişe öbek “farklı dünyaların insanı olma” durumu, bir buçuk yıldır birliktelik yaşadığım işimle benim aramdaki durumu özetliyor.

Zaman zaman, (belki de çoğu zaman) isyan edip, hobilerimizin, ilgi alanlarımızın işimiz olduğunu hayal ederken şunu sorgulamıyoruz: Hobimiz işimiz olacaksa, hobimiz ne olacak?

Yazının bundan sonraki kısmı, bir sonraki isyan dalgamda durulmak, avunmak ya da başka bir değişle açı değiştirmek üzerine.


Öteki taraf:


Cemal Süreya. Evet Cemal Süreya.



İnceliğin doruğu, aklın ve ruhun doyduğu vücut. Bunlar nasıl şiirler, ne görmüş, nasıl kadınlarla karşılaşmış? Şiirlerini gökyüzüne karşı uzanıp, tütününü içerken mi yazmış?

Hayır.

Gücün, karmaşanın, iyinin ve kötünün en büyük nedeni olan paranın bekçiliğini yaparken; darphane müdürüyken. Gündüzleri bu güce göz kulak olup, haksızlıklara ve yolsuzluklara karşı koyarken ve bu uğurda işinden alınıp maliye müfettişliğine sürülürken. Düşünceye yönelten, fark ettiren şey ruhumuzun içinde olduğu duruma bedenimiz dışarıdayken bakabilmek. Ellerini cebinden çıkarıp, siyah deri kaplı defterine şunu yazdıracak kadar, içeride ve aynı zamanda dışarıda olabilmek:

“Saat beş nalburları pencerelerden,
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyolar, yalnızlık
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey”

Sonraları soruyorlar Cemal Süreya’ya işini ve nasıl böyle naif kalabildiğini, şöyle söylüyor:

“Şiir para getirmediği için her şair ikinci bir uğraş arayacaktır: İkinci uğraşın şiirden uzak olması şair için daha iyi galiba. Çünkü uğraştan derin bir soluk alırcasına kopabilir. Ama aynı zamanda düşünceye yönelmemde mesleğimin etkisi olmuştur.”

Şairin hayatı şiire dahilse, bizim hayatımız da elimizde ne varsa ona dahil.

Kafka:




Gündüzleri sigortacılık yaptığı işinde, poliçeler, tüzükler ve hükümler arasındayken, akşamları yazdığı romanlarından Dava’da cevabını asla alamadığı sorular soran Josef K, Şato’da ulaşmaya çalıştığı ancak ulaşamadığı, ulaşmak için elde ettiği tek fırsatı da yorgunluktan uyuyakaldığı için kaçıran Bay K’ya …
K demişken bu K, Kafka’nın K’sına ne çok benziyor değil mi?

Literatürde Kafkaesk denilen labirentlerle dolu karanlık dünyayı Kafka’nın yarattığı söylense de, Kafka’nın yaptığı en önemli şey gündüzlerinin sıkıntısını emip geceleri bunları kağıda dökebilmesiydi. Ruhunu bir böcek gibi ezen bir dünyanın hediyesi olarak, bir sabah yatağında bir böceğe dönüşmüş Gregor Samsa’yı bize sunmasında sıkıcı işinin payı ne kadar büyükse, -büyük bir bencillikle- o işe duyduğum minnet de o derece büyük.

Bankacılık yapan T.S Eliot, veznedar Hasan Ali Toptaş.. Değiştiremediğimiz şeylerin bahanemiz olmaması gerektiğini bize salık veriyor, öteki taraftan bakmamız için sözcü oluyorlar. Bunu duymak da artık bize düşüyor.